31 Ağustos 2007 Cuma

Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaşlığı

Harry Potter serisinin 5. filmi Zümrüdüanka Yoldaşlığı sinemalara geleli epeyce olmasına rağmen bir türlü fırsat bulup da gidememiştik. Sonunda geçtiğimiz haftasonu gidebildik. Filme gitmediyseniz bu sefer epeyce gergin bir Harry ve karanlık bir film bulacaksınız.

Hatırlarsanız 4. filmin sonunda Harry Lord Voldemort’la karşı karşıya gelmişti, arkadaşı Cedric ise Lord Voldemort tarafından öldürülmüştü. 5. filmde Harry’nin Lord Voldemort’un dönüşü ile ilgili anlattıklarına çoğu kişi inanmazken Dumbledore’da Harry’e soğuk davranıyor. Harry’nin kafası çok karışık...

Harry Potter kitaplarının en önemli karakterlerinden biri her dönem değişen Karanlık Sanatlara Karşı Savunma öğretmenleridir. 5. kitapta da kural değişmemişti. Filmde bu karakter için seçilen Bakanlık çalışanı Profesör Dolores Umbridge role çok uymuş. Şahsen beni çok eğlendirdi.

Artık geriye 2 film kalmış oldu, Daniel Radcliffe iyice büyümüş ama hazır bu kadar büyümüşken 2 film daha çıkarır heralde :)

30 Ağustos 2007 Perşembe

Serdar Ortaç Sortie'de

İkisi de marka, ikisi de eğlenceli. Sortie'nin boğaz manzarasına Serdar Ortaç'ın şarkıları da eklenince unutulmaz bir gece yaşandı. Serdar Ortaç eski ve yeni şarkılarını, danslar ve sahne şovları ile birlikte söyledi. Konser Sortie'de bulunanların hep bir ağızdan söylediği şarkılarla, geç saatte tamamlandı. Son zamanlarda Hande Yener ile Serdar Ortaç arasında yaşanan "Serdar Bakkal Şarkısı yazıyor" polemiği bizi hiç ilgilendirmiyor. Serdar'a ve Serdar'a teşekkürler.

28 Ağustos 2007 Salı

Belvedere Parti


Votkası, ortamı, müziği ve şık konukları ile dünya standartlarında “klas”tı.

Özellikle bu sene bilinirliğini arttırarak “Absolute” votkaya rakip olan “Belvedere” yaz sezonunu Esma Sultan Yalısı’nda yaptığı parti ile kapattı. Parti dekorasyonunda beyaz üzerine Belvedere şişesinde yer alan “beyaz ağaç dalları” hakimdi. Zaman zaman sisler ile dekor atmosferinin arttırıldığı partide davetlileri yine beyazlar içinde pandomim sanatçıları karşıladı.

“Votkanın soğukluğu müziğin sıcaklığı” sloganıyla yola çıkılan partide Dolapdere Big Gang grubunun artık klasikleşmiş İngilizce şarkıları Türk motiflerinin baskın olduğu kanun, darbuka, klarnet, keman gibi enstrümanlar eşliğinde yorumlaması beyazlar içerisindeki geceye hareket ve sıcaklık kattı.

27 Ağustos 2007 Pazartesi

Maeve Binchy kitapları..

Yıllar önce İtalyanca Aşk Başkadır’ı okumuştum. Çok da sevmiştim. Ama nedendir bilmem sonradan hiç Maeve Binchy kitabı okumadım. Neyse bu yaz Maeve Binchy’nin Yalnız Kadınlar Sokağı kitabını aldım ve yazarın insana günlük dertlerini unutturup rahatlatan tarzını hatırladım. Sonuç olarak da bu yaz Maeve Binchy kitaplarıyla geçti, geçmeye de devam edecek gibi görünüyor..

Bir Dilek Tut Benim İçin, Binchy’nin 1982’de yayımlanan ilk kitabıymış. Kitap 1940 – 1960 yılları arasında geçiyor. Biri İngiliz, biri İrlandalı iki kız çocuğunun sıkı dost oluşlarının hikayesini ve yaşadıkları ilk aşkları, evlilikleri, hayal kırıklıklarını, aile sorunlarını ve birbirlerine destek oluşlarını anlatıyor. Okuduklarım arasında en keyiflilerinden biriydi.

Yıldızlı ve Yağmurlu Geceler, sorunlarından uzaklaşmak, dertlerine çözüm bulmak ve yeni başlangıçlar yapmak için geldikleri küçük Yunan adasında birbirleriyle ilk defa karşılaşan dört insanın hikayesini anlatıyor. Adada birbirleriyle ve bazı adalılarla dost oluyorlar, yıldızlı ve yağmurlu geceler geçiriyorlar. Çok sıcak, çok duygusaldı, çok beğendim.

Yalnız Kadınlar Sokağı (Tara Sokağı), büyük aşkların, evliliklerin, zamanla ne hale gelebildiklerini, hayatın getirebileceği iyi ve kötü sürprizleri, kadınların sıkı dostluklarını bulabileceğiniz bir kitap.. Acaba aşklar dünyanın her yerinde ve her dönemde aynı mı?
Hayatın Ta Kendisi Lokantası’nda Yalnız Kadınlar Sokağı kahramanlarının sıkça gittikleri Quentins’deyiz. Hatta onlardan da bazı haberler alıyoruz. Quentins’in işletmecileri, sahibi, müşterileri ve onların aşkları, korkuları, çocukları, zaafları ve Binch’nin çoğu kitabında olduğu gibi kesişen hayatlarını okurken günlük hayatın dertlerini unuttum. Bence Hayatın ta Kendisi Lokantası’nın tek kötü yanı adı, kitabın orjinal adı “Quentins”.
Aşıklar Korusu, Pynar’ın da yazdığı gibi ortalamayı geçemeyen bir kitap. Yazarın şu ana kadar okuduğum kitapları arasında en sıradanıydı.

26 Ağustos 2007 Pazar

Santorini


Yunan adalarından en çok merak ettiğim, herkesin bu kadar övdüğü bu adayı diğerlerinden farklı kılan ne? Cevabı her şeyi


1. Geminin limana yanaşmadığı tek ada. Sabah gemiden kıyıya ufak yolcu motorları ile geçtik.

2. Ada M.Ö. 1450’de içindeki volkanın patlaması ile birlikte yuvarlak şekildeyken ortasında ufak krater adasının olduğu hilal şeklini alıyor.

Hedefimiz tekne ile kratere gitmek. Kratere yaklaşırken ufak bir girintide denize giriyoruz. Suyun rengi hafif kızılımsı ve bulanık. İç tarafa, kayalıklara doğru yüzdüğümüzde suyun sıcaklığı gitgide artıyor. Ayağımızı yere bastığımızda bileğimizi geçen seviyede çamura batıyoruz. O çamurun cildimize bir faydası var mı bilmiyoruz ama bol miktarda sürdük.

3. Adaya bugünkü şeklini veren kratere doğru yol alıyoruz. Teknelerle yanaşılan kraterin merkezine doğru patika yolda yürüyoruz. Etrafımız yanmış kömür/ taş benzeri soğumuş tüf parçaları ile çevrili. İnişli çıkışlı yol hala aktif olan volkanın merkezine gitme hevesimizi azaltıyor ve dinlenmek, denize girmek üzere gideceğimiz beach’e doğru yola çıkıyoruz. Volkandan gitgide uzaklaşırken, onu daha sonra kuşbakışı muhteşem manzarası ile göreceğimizden şimdilik haberimiz yok. “Perivolos” Plajı tamamen taşlık, hatta suyun içinde kaya parçalarının olduğu bir yer. Daha önce deniz tecrübesini sıcak, kırmızı ve çamur konsepti içerisinde yaşadığım için tercihimi kumsalın arkasında küçük yol üzerinde “Jazz” da dinlenmekten, “Greek Salad” ve “Grek Coffee” içmekten yana kullanıyorum. Fiyatların uygun olduğu Jazz’da restoran sahibinin “Milady” hitabı ve ismine uygun müziği yorgunluğumu üzerimden atıyor.

4. Fark yaratan diğer durak: “Oia” köyü.Muhteşem Santorini fotoğraflarının çekildiği tepedeki küçük köy. Sakin, tepeden küçük limana inen dar yollarda, beyaz sıvalı, mavi kubbeli “Santorini evleri”, susamlı fıstık…Çok ufak sanki bütün verebileceğini fotoğraflarda göstermiş, başka da yok gibi. Biraz beklentimin altında buluyorum. Ve final,

5. Beklentileri karşılayacak orijinallikte “Fira” köyü. Sanki deniz kenarında yürüyormuş gibi, sağda küçük sokak aralarında dükkanlar, solda deniz kenarında kafeler var ama deniz metrelerce aşağıda. Karşıda volkan manzarası, zirvedeyiz. Yükseklik korkusu olan bakmasın. Film platosunda gibi ama tamamen gerçek. Gün batımının bu kadar güzel görülebileceği kaç yer daha var? Bu manzaranın üzerinden teleferikle kayarak limana inmek nasıl bir duygu olurdu bilemiyorum. Ama Teleferik kuyruğunu görüp, limana 1 metre uzunluğunda yaklaşık 600 merdivenle yürüyerek/ kayarak nasıl inilir onu biliyorum. Eşeklerin arasında ezilmemek ve kayarak düşmemek için gösterdiğimiz çaba ile film platosunun set işçileri olmuştuk 1 kere.

Gemimiz Santorini’den uzaklaşırken bu hayal adasının zihnimizdeki manzarası hep canlı kalacaktı.

24 Ağustos 2007 Cuma

senden başka yok!


Marian Keyes’in son kitabı Senden Başka Yok’u okudum, klasik bir Marian Keyes kitabı. Eğlencelik bir kitap okumak istiyorsanız beklentilerinizi çok da yüksek tutmamanız kaydıyla tavsiye olunur. Bu arada kitabın yer yer oldukça hüzünlü olduğunu da söyleyeyim..

Yazarın kitaplarını okuyanların hemen tanıyacağı Walsh kardeşlerden Anna annesinin İrlanda’daki evinde ve perişan haldedir. New York’ta süper bir işe, hayata ve hayatının aşkına sahipken ne olmuştur da kendini İrlanda’da bulmuştur? New York’a dönebilecek midir? Dönse de aradığını bulabilecek midir? Artık ne olduğunu da siz okuyup bulun..

18 Ağustos 2007 Cumartesi

Mikonos

Her türlü çılgınlığın yaşandığı yer mi? Belki evet ama genel olarak hayır.

Limana yanaşan gemimizden indikten sonra ilk düşüncemiz araba kiralamak. Yanaşan gemilerden inen yolcu sayısının fazlalığı bunu ilk rent a car’da yapamayacağımız gösterdi. Merkeze giden yolda 24 saat araba kiralama için 55-65 EUR’ya çok sayıda yer buluyoruz. Gönül rahatlığı ile merkezde 1 tur.

Dar sokaklar, pervazları mavi, kırmızı, yeşil boyalı beyaz evler, evlerin önünde hediyelik eşya tezgahları, butikler, sokak içi restoranlar, kafeler… Bu konseptin “consistent” bir şekilde dağılımı ile yaşadığımız görsel şölen. Sanat galerileri, Venedik Sokağı (deniz kenarında yan yana kafeler), merkezde deniz kenarında yürürken yine kafeler, duble “Greek Coffee” keyfi, adanın sembolü “Petros” pelikanı, uğur getirdiğine inanılan baykuş heykelleri, parmak arası deri sandaletler veeee arabamızı kiralayarak ver elini beachler…

Yol boyu ATVler, motorlar. Herkes birbirine korna ile selam veriyor. Eğer ortalama süratle gidiyorsanız, bir takım el hareketlerini görmeye hazır olun, hızlan manasında! İlk beach Elia: Halk plajı kıvamında, dalgalı kumsalı var. Şemsiye+ şezlong 12 EUR. Oturmak için restoranı bile bizi motive etmedi. 2.beach: Super Paradise: 1970’lerden, nispeten eski havalı, sakin bir koy. Plajda herkes normal, tek tük üstsüz güneşlenen var. Havlunu kumsalda yayarsan “ücretsiz”. Türk “beach”lerinde görülmemiş bir şey. 3.beach: Paradise: Turların da tercihi. Cahide gibi travesti show ile beach parti. Deniz, insanlar, fiyat uygun. Super Paradise ile aynı. 4.beach: Kalua: Harika. Reina gibi, beyazlar içinde restoranı, kaliteli insan kitlesi. Kayalıklar arasından geçerek ulaştığınızda bence “Secret Paradise” olmayı hak ediyor. Bütün bu gezilecek yerler için zannetmeyin günlerce kaldık. 7-8 saat yeterliydi. Çıplak erkeklerin dans ettiği “Tropicana” beach’e gitmedik. Belki de o bölüm çılgınlar adasının ismine uygun olacaktı.

17 Ağustos 2007 Cuma

Aşıklar Korusu


Maeve Binchy’nin “Aşıklar Korusu” kitabında, İrlanda’da küçük bir kasaba tesadüf mü kader mi dedirtiyor. Yolu bu kasabadan geçenlerin hayatlarında istedikleri gerçekleşiyor. Dua ederek, inanarak... "Secret”ın hayatlar üzerinde başka versiyonları. Ortalama beğeni düzeyinde buldum, heyecanlandırmadı.

16 Ağustos 2007 Perşembe

Atina Notları

Pire limanında Atina’ya giderken dar yollar ve deniz manzarası. İlk durak Akropolis: Şehrin tamamını görebileceğiniz bir yer. Çıkarken aşınmış taşlara basmamaya dikkat ederek ilerliyoruz. Athena Tapınağı: Atina’ya ismini veren Athena tanrıçasına hitaben yapılmış. Milattan öncekillardan bahsediyoruz.

Uluslararası Arkeoloji Müzesi: Helen Uygarlığı. Türk kültüründe görmeye alışkın olmadığımız şekilde mermer heykeller. Bronz çağa ait takılar, kap kaçak, mezarlardan çıkarılanlarla altın takılar, maskeler, kılıçlar.

Monastiraki: Tarihi yerlerinden Antik Agora. Tarihi kanıtlar, dışarıya atılmış masalarla içe. Daracık yollarda sightseeing. Son durak Plaka’ya ulaşıyoruz. Plaka: Tavernaların, sokak kafelerinin yeri.

13 Ağustos 2007 Pazartesi

Arşipel



Son günlerde her yerde İstanbul’un bir numaralı balıkçısı olarak okuyup duyduğum Arşipel’e sonunda gittim. Arşipel, Su ada’da aldığı övgüleri sonuna kadar hakeden, çok başarılı bir restoran.. Çok lezzetli yemeklerle muhteşem boğaz manzarasına, mekanın çok sade ama bir o kadar şık dekorasyonunu ve servis kalitesini ekleyince dört dörtlük bir balık keyfi yaşıyorsunuz. Mezeler, balıklar süper, çikolatalı sufle bir harika.. Ben denemedim ama balıklı pizzaları da iştah açıcı görünüyordu... Kısacası güzel balık, güzel manzara arayanlar için Arşipel tam yeri. Son olarak fiyatları merak edenlere başlangıçlar 10 YTL, balıklar 25-30 YTL civarında..

2 Ağustos 2007 Perşembe

PHUKET











Phuket yolculuğumuzu Malezya Havayolları ile Kuala Lumpur aktarmalı gerçekleştirdik. Malezya Havayollarından biraz bahsetmek istiyorum. Uçağa bindiğimiz anda bizi Phuket'de de karşılayacak olan bir koku ile karşılaştık. Kaynağını bulamadığımız bu ağır kokuya alışkın oldukları belliydi. Yemeklerde kullanıkları yağdan olabilirdi. Uçakta yemeklerden sonra ıslak mendil dağıtmak yerine kaynar sudan yeni çıkmış el bezlerini bir maşa vasıtasıyla dağıttılar ve elimizi sildikten sonra tekrar topladılar. Tasarruf içeren bir düşünce olduğu kesin ancak hijyeni tartışılır. Yolculuğun uzun olması doğal olarak lavabo kuyrukları oluşturdu. Hatta bir tanesi hatalı kullanımdan dolayı kullanım dışı olmuştu. Benim gibi uçak korkusu olan biri için seyahat oldukça zor geçti. Hele pilotların anonslarını malayca ve anlaşılamayan bir ingilizce ile yapması beni daha da germişti. İnsan bu durumdayken pilotun tüm söylediklerini anlamak istiyor. Hele dönüşte uçak saatimizden dolayı bir gece Kuala Lumpur'da bir airport otelde (Empress Hotel Sepang) konaklamak zorunda kaldık ki, kalitesizliğini tarif etmek zor. Bundan sonra tek tercihim thy.

Kuala Lumpur International Airport'a (KLIA) indikten hemen sonra Phuket için havalandık. Yemyeşil bir adanın üzerindeydik. Hava hafif yağmurluydu. Evet tropik bir adaydı bu. Harikaydı. Filmlerde izlediğim uzak doğu artık bize çok yakındı. Uçak yolculuğum süresince bütün çektiklerimi bir anda unutuvermiştim. Bizi kalacağımız ve ben de daima özel bir yeri olacak olan otelimize http://www.katathani.com/ götürmek üzere aracımız gelmişti. Katathani tipik uzakdoğu geleneklerini görebileceğiniz harika bir beach resort. Otel görevlileri, garsonlar hepsi çok saygılı ve hassas. Tek sorun İngilizce. Derdinizi anlatırken ve onları anlamada sıkıntı çekmeniz mümkün. Oteldeki tek Türk çift bizdik. Ağırlıklı olarak İngiliz, Avustralyalı ve Almanlar vardı ve turistler ağırlıklı olarak havuzları tercih ediyordu. Otelde 6 tane havuz olduğunu da belirtmem gerek. Biz ise havuzun kenarından bile geçmedik desem doğru olur çünkü muhteşem "Andaman Denizi" varken havuza girmek olmazdı. Otelimiz Phuket'in en güzel ve sakin beachlerinden biri olan "Kata Beach" deydi. En hareketli beach ise Tsunami'nin gerçekleştiği "Patong Beach" idi. Eğer Thai mutfağı ile aranız yoksa otelde bulunan diğer restoranları tercih etmeniz mümkün ki biz aynen öyle yaptık. İtalyan restoranı favorimizdi. Balık restoranını da es geçmek olmaz çünkü Türkiye'de bulamayacağımız lezzetleri tatma fırsatını kaçıramazdık. Akşamları ise en canlı yer Patong. Barlar, lokantalar oldukça hareketliydi. Çok ucuza balık yemek mümkün. Aslında genel olarak yeme içme ucuzdu. Ancak eğer alışveriş yapacaksanız mutlaka pazarlık yapın. Size teklif edilen fiyatın 5 te birine satın almanız mümkün.

Elbette Phuket'e kadar gitmişken adalar turu yapmamak olmazdı. Bembeyaz kumları ile şahane kumsalı olan adalar, sizinle beraber yüzen rengarenk balıklar hepsi muhteşemdi. Kıyıdan 45 mil açıkta olan bu adalara sürat motoru ile gidiyorsunuz. Motordaki rehberler ve kıyıdaki sahil güvenlik oldukça iyiydi. Seyahat esnasında motorda bol bol ananas ikram ediyorlar. Ananas en ucuz meyve. Yemekten bıkabilirsiniz. Adalar arasından herkesin ve benim de favorim "phi phi island" Kendinizi rüyada gibi hissedebilirsiniz. Cenneti yeryüzünde görmek isteyenler mutlaka gitmeli. Bol bol yüzdük, gezdik ve yemek yedik.Bu arada belirteyim "The Beach" filmi de burada çekilmiştir. Bir de "monkey island" var ki sadece maymunların yaşadığı bir ada. Maymunlar biz oraya gidince adanın tepesinden iniyorlar ve onlara muz vermemizi bekliyorlar. O adada da yüzmek için mola veriliyor. Tüm gün adalar turumuz bitince yorgun ama mutlu bir şekilde otelimize döndük.

Phuket'de trafik ingiliz modeli soldan işliyor. Sağdan direksiyonlu otomobiller bana Kıbrıs'ı hatırlattı. Bir de taksi niyetine binilen "tuk tuk" lar var ki, 3 tekerlekli olup büyük bir motorsiklet görünümündedir. Zaten açık havada yolculuk ettiğiniz için kliması bulunmamaktadır ancak ucuz olduğu için tercih edilmektedir. Bu arada Phuket'e varışımızın 3.günü olan 14 Nisan'da şehrin alışveriş merkezine doğru taksimizle yol alırken oldukça ilginç bir festival kutlaması ile karşılaştık.Yollarda herkes birbirini ıslatıyordu. Hatta insanlar kamyonetlere binmiş ve kamyonetlerin üstünden içi su dolu leğenlerle dolaşıp yoldan geçen herkesi ıslatıyorlardı.Kutlamanın boyutunu belki şöyle daha iyi izah edebilirim, itfaiye aracı dahi bu kutlamanın içindeydi ve hortumlarıyla heryeri herkesi ıslatıyordu. Yol boyunca da leğenler ve su tabancalarıyla herkes birbirini ıslatıyordu. Takside olduğumuz için şanslıydık sanırım. Bu festivalin adı "Songkran Festival" imiş ve Thai yılbaşısı olarak kutlanmaktaymış ve takvimlerine göre 2551 yılı başlamaktaymış. Bu bilgiyi o akşam otelimizde düzenlenen Songkran güzellik yarışmasında öğrendik. Kutlamanın devamı olarak da gece kumsaldan gökyüzüne, hafif bir abajurun içine yerleştirilmiş olan ateşleri bıraktık. Adanın her tarafında aynı anda bu etkinlik yapıldığı için gökyüzündeki yüzlerce ateş ışığı harika bir görüntü oluşturmuştu. Phuket'le ilgili olarak son ama önemli bir ayrıntı ise muhteşem Thai masajıdır. Zaten sokaklarda oldukça fazla miktarda masaj salonu görmeniz mümkün. Masaj yaptırmadan sakın dönmeyin. Türkiye'de en az 70-80 YTL'ye yapılan masajı 10-15 YTL arası üstelik orjinal ellerden yaptırmak insana hem maddi hem manevi muhteşem bir haz vermekte.

Phuket'e (adaları dahil) gitmenizi şiddetle tavsiye ederim...